Ana Sayfa Tunç Şatıroğlu Yazılar Büyük Bonocu ...

Büyük Bonocu Voltaire

Voltaire ismini duyunca akla ilk olarak onun yazarlığı ve aydınlanmanın öncülerinden biri olması geliyor. Ancak Voltaire, servetini yazarlığı sayesinde değil öncelikle Fransız bonoları ile yapmış ve sonra da başarılı bir iş adamı olmuştur. Piyasaların Avrupa borç krizi ile çalkalandığı bugünlerde, bundan üç yüzyıl önce yaşamış Voltaire’ in öyküsünden çıkartılabilecek birçok ders vardır.

tuncpicVoltaire, Jean-Jacques Rousseau, John Locke, Montesquieu gibi aydınlanmanın öncülerinden biri olarak, eserleri ve fikirleri ile hem Amerikan hem de Fransız devrimlerinin düşünürleri üzerinde etkili olmuştur. Voltaire‘ in asıl ismi François-Marie Arouet idi ancak Bastille’de hapis yattığı sırada ismini Voltaire olarak değiştirmişti. Bundan sonra da yazılarında 178 farklı isim kullandığı bilinmektedir. 1726’da Voltaire’ in başı bir Fransız asilzadesi ile derde girince İngiltere’ye sürgüne gitmek zorunda kalmış ve burada üç yıl yaşamıştır. Voltaire, bir Adam Smith hayranı olmuş ve kendini bir iktisatçı olarak görmese de hem yazdıklarıyla hem de kurduğu işletmelerinin başarısıyla iktisadın temel prensiplerini çok iyi anladığını göstermiştir.

1729’da İngiltere’den dönen Voltaire bir akşam yemeği partisinde matematikçi Charles Marie De La Condamine ile tanışır. Condamine, Voltaire zengin olmak için kısa bir yoldan bahseder. Bu akşam yemeği sadece Voltaire’ in değil birçok insanın hayatını derinden etkilemiştir.

Günümüzde siyasetçilerin geleceği düşünmeden, kısa vadeli oy hesaplarıyla devlet bütçesini cömertçe harcamaları ve üstüne de borçlanmaları üzerine Avrupa borç krizi ortaya çıkmıştır. Dünyanın birçok ülkesinde de durum pek parlak değildir. O devirde de hükümdarların bitmek tükenmek bilmeyen savaşları nedeniyle borçlanmaları yüzünden borç krizleri ortaya çıkıyordu. 1727’de Fransa artık bonolarının faizini ödeyemeyecek duruma geldiğinden bono faizlerini düşürmüş bu da bonoların değer kaybetmesine ve Fransa’nın kredi itibarının zedelenmesine neden olmuştur. Sonuç olarak Fransa’da hazine bakanı yardımcısı Le Pelletier-Desforts, hazineye kaynak bulabilmek ve bonolarının değerini yükseltmek için bir piyango düzenlemeye karar vermiştir.

voltaireElinde artık pek fazla değeri kalmamış olan bu bonolardan bulunanlar, bononun nominal değerinin binde birini ödeyerek piyangoya katılabiliyordu. 1795 yılına kadar Fransız para birimi livre idi. Elinde nominal 1000 livre tutarında bonosu bulunan bir yatırımcı, bir livre ödeyerek bir bilet alabiliyordu. 10.000 livre tutarında bonosu olanın bir bilet almak için 10 livre ödemesi gerekiyordu. Ancak her iki biletin de kazanma şansı aynı oluyordu. Yani 10.000 livre tutarında bonosu olanın 10 tane bileti olmuyordu. Bununlar birlikte bonoları küçük parçalara bölmek mümkündü. Piyangoyu kazanana ise 500.000 livre ödeniyordu. (O dönemde 6000 livre’nin Paris’te bir yıl saygın bir yaşam sürmek için yeterli olduğunu göz önünde bulunduracak olursak 500.000 livre ile bir kişinin ömrünün sonuna kadar lüks içinde yaşayabileceğini söyleyebiliriz.)

Condamine, piyasadan bonoları ucuza toplayıp bunları 1000 livre tutarında parçalara bölerek piyangoya katılmayı ve bu sayede kazanma şansını arttırmayı düşünüyordu. Voltaire ve Condamine her ay düzenlenen piyangoya katılmaya karar verdiler. Ancak biletler sadece birkaç noterden alınabiliyordu ve noter durumu anlayıp Condamine ve Voltaire’i ele verebilirdi. Voltaire de noter ile görüşüp anlaşmıştı. Biletlerin arkasında isim yazılıyordu ve Voltaire için farklı isimler uydurmak kolay olmuştu. Ancak Voltaire zamanla kendine güvenle biletlerin arkasına giderek daha anlamsız isimler yazmaya başladı.

Her ayın 8’inde çekiliş düzenleniyor ve Condamine ve bu sayede Voltaire biraz daha zenginleşiyordu. Ancak piyangoyu kazanan isimlerdeki benzerlik piyango fikrinin mucidi olan maliye bakanı yardımcısı Le Pelletier-Desforts’un dikkatini çekmişti. Olayı araştırınca durumu anladı ve Condamine ile Voltaire’i mahkemeye verdi. Bu süre zarfında her ay piyango Voltaire ve Condamine’i zengin etmeye devam etti. Sonunda mahkeme Voltaire ve Condamine’i suçsuz buldu, bakan yardımcısı işinden oldu ve piyangoya son verildi. Piyango bittiğinde Voltaire bir milyon livre’den daha fazlasını kazanmıştı. O kadar zengin olmuştu ki Avrupa’nın prenslerine borç veriyordu. Württemberg Dükü aldığı borcu zamanında ödeyemeyince Voltaire’e aldığı borcun üç katı faiz ödemek zorunda kalmıştı.

CondamineVoltaire, İsviçre’ye yerleşmiş burada 1000 kişilik bir saat fabrikası kurmuş ayrıca gayrimenkul yatırımları yapmıştır. Voltaire’ in tarım, tekstil, seramik ve dericilik yatırımları da olmuş ve başarılı bir iş adamı olarak para için değil canının istediği gibi yazabilmiştir. Fransa Kralı tarafından Paris’ten sürülmüş, Prusya Kralı Büyük Frederik ile dost olmuş, ancak onunla da ters düşünce kaçmak zorunda kalmıştır. Büyük serveti sayesinde hiçbir kral ya da prense boyun eğmek veya birilerini eğlendirmek için yazmak zorunda kalmamıştır.

Condamine ise artık zengin bir matematikçi olmuştur. Dünyanın düzgün bir küre biçiminde değil kutuplarda basık olduğunu keşfetmiştir. Sıtmaya karşı kinin kullanımının yaygınlaşması için uğraşmış ve belki de milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştır. Amazon Nehri’ni gezen ilk bilim insanı olmuş ve dönüşünde Avrupa’ya kauçuk ağacı hakkında bilgi ve kauçuk örnekleri getirmiştir.

Voltaire’ in zamanında Kutsal Roma İmparatorluğu vardı. Günümüzdeki Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Kuzey İtalya, Polonya’nın batısını ve Avusturya’nın küçük bir kısmını kapsıyordu. Voltaire, Kutsal Roma İmparatorluğu için:  “Ne kutsal, ne Romalı ne de imparatorluktur” demiştir. Zira imparatorluk siyasi bir yapıydı, dini değildi. İmparatorlukta çoğunlukla Cermenler yaşıyordu, Romalı değildi. Bir imparator vardı ama birkaç krallığın bir araya geldiği bir yapı olup gerçek bir imparatorluk sayılmazdı.

Günümüze dönecek olursak, Avrupa Birliği’nin temelleri 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu ile atıldı. Bu yapı zamanla büyüyüp gelişerek bugünkü Avrupa Birliği haline geldi. Demir perde ülkeleri, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin de katılımıyla başlangıçtaki halinden bambaşka bir şekle dönüştü. Ekonomik bir birlik sağlanamadı. Yunanistan borçlarını ödemediği ve ödemeyeceği halde hala daha birlik ülkelerinden para almaya devam ediyor ve kemer sıkmaya yanaşmıyor. Bu gidişle topluluk olarak ne kadar dayanabilirler belli değil.

Voltaire günümüzde yaşasaydı ve bugün Avrupa’nın içinde bulunduğu durumu görseydi belki de şu sözleri söylerdi: “Avrupa Ekonomik Topluluğu, ne Avrupalıdır, ne ekonomiktir ne de bir topluluktur”

CandidVoltaire, Türklere açıkça düşmanlık besliyordu. Antik Yunan halklarının devamı olarak gördüğü Yunanların Osmanlı tarafından baskı altında tutulduğunu ve bu yüzden Türklerin Avrupa’dan atılması gerektiği düşüncesini savunuyordu. Günümüzde de Voltaire’ in düşüncelerinin yankıları bizi Avrupa Birliği kapısında türlü bahanelerle bekletmeye devam ediyor. Ancak bütün düşmanlığına rağmen Voltaire Türklere olan hayranlığını belirtmekten kaçınmamıştır. “Büyük Türk farklı dinlerden yirmi ülkeyi barış içinde yönetiyor. Türkler, Hristiyanlara barışta ılımlı ve zaferde nazik olmayı öğretmiştir.”, sözleri ile Voltaire, Osmanlı yönetimine olan hayranlığını açıkça belirtirken birey olarak da Türklere olan hayranlığını da büyük eseri Candide’ de dile getirmiştir.

Candide büyük bir zenginlik ve kültür içinde yaşayan ancak yine de hayatından hiç memnun olmayan Venedikli bir Senatör olan Pococurante ile tanışır. Pococurante mükemmeliyetçidir ve hiçbir şey onu memnun edecek düzeyde değildir. İnsanların güzellikler gördüğü her şeyde eleştirecek bir yan görmekte ve her şeye bir kusur bulmaktadır. Bu konuda da elinden gelen bir şey de olmadığından sürekli mutsuzdur. Ancak bütün mutsuzluğuna rağmen beklentilerinde en ufak bir değişiklik yapmaya da yanaşmamakta, aşırı beklentilerinden vazgeçmemektedir.

Kitabın sonunda Candide’in karşısına bir portakal ağacının altında oturan yaşlı bir Türk çıkar. “Ben Konstantiniye’den gelen haberlerle hiç ilgilenmem” der. “Kendi ellerimle çalıştığım bahçemden elde ettiklerimden vergimi gönderirim ve gerisine karışmam” Sonra Candide ve yanındakileri evine davet eder ve onlara yemek, şerbet ve kahve ikram eder. Bunun üzerine Candide “Herhalde çok zengin olmalısınız” der. “Hayır” der yaşlı Türk: “Yirmi dönüm arazim var. Çocuklarımın yardımıyla kendim işliyorum ve çalışmamız bizi üç kötülükten uzak tutuyor: tembellik, ahlaksızlık ve istek”. Candide yaşlı Türk’ün sözlerinden çok etkilenir ve o meşhur cümlesini söyler:

“Bahçemize bakmamız gerek”

İşte bir tarafta ülkemiz Avrupa Birliği Kapısı’nda oyalanırken, günlük hayatımızdaki olumsuzluklara odaklanmak yerine Candide’ nin son sözünü hem bireysel anlamda hem de memleket olarak dikkate almalıyız: Kendi bahçemize bakmalıyız.

Tunç Şatıroğlu