Ana Sayfa Haberler Tunç Şatıroğl...

Tunç Şatıroğlu: Ekonomi Politikasında Sovyetlerden Ders Almak

Sovyetler Birliği’nde baştaki kişi için bilimsel planlamacı tabiri kullanılırdı. Bilimsel planlamacı diktatör olmakla birlikte her işe karışmaz, önemli kararları planlamacılara bırakırdı. Planlamacılar, Komünist Parti prensipleri doğrultusunda bilimsel normlara göre karar verirlerdi. Sovyet literatüründe yönetim anlayışı bu şekilde tanımlanmıştır.

Ancak Mançur (Mansur) Olson’a göre Stalin bu tanıma uymuyordu. (Mancur Lloyd Olson: Jr., Maryland Üniversitesi College Park’ta ders veren Norveç göçmeni bir aileden doğan Amerikalı ekonomist ve siyaset bilimci.)

Olson, Stalin için “stationary bandit” yani “sabit haydut” tanımını kullanmıştır. “Sabit” çünkü uzun süre iktidarda kalmış ve bunu sürdürebilmek için makul şekilde işleyen bir ekonomiye ihtiyaç duymuştur. Stalin için önemli olan büyümeydi ve özellikle de sanayide büyümeyi öne çıkarmıştı. Bu sayede askeri gücünü arttırmış ve siyasi müttefiklerini mükafatlandırmıştır.

Olson’a göre sabit haydut için önemli olan hızlı bir büyüme, hızlı yatırımlar ve ekonomide kendi kendine yeterli olmaktır. Stalin, çiftçilerin daha da sefil olmasını, halkın aç kalmasını, yaşam standartlarının düşmesini hiç umursamamıştır. Halk açlığı, sefilliği ve herkes için düşük yaşam standartları Stalin açısından onun siyasi amaçlarına ulaşmak için ödenmesi gereken bedellerdi.

Oysa Lenin zamanındaki bilimsel uygulamalar sayesinde de hem tarımda hem de sanayide 1926 yılına gelindiğinde savaş öncesi seviyelere ulaşılmıştı. İkisi de diktatör olmakla beraber Lenin ve Stalin bu açıdan birbirine zıttır. Lenin zamanında tarımsal üretimin artması ve halkın açlık çekmemesi için politikalar üretilmiş, toprak sahipliği komünizme iki adım ileri gidilmesi için bir adım geri gidilmelidir sözleri ile savunulmuştur.

Stalin, için sabit haydut yerine “bencil diktatör” de denmiştir. Bencil diktatörün kendi müttefiklerine daha fazla ekonomik çıkar sağlamak adına halkın perişan olmasını umursamadığı gibi ekonomiyi büyütme gibi bir hedefi de yoktur. Bu açıdan bakıldığında Stalin bencil diktatör gibi de davranmıştır denilebilir. Stalin’den sonra Hruşçof zamanında da benzer uygulamalar devam etmiştir.

Brejnev zamanı Sovyetler Birliği’nin en iyi zamanı olarak görülür çünkü yıllar sonra halkın yaşam standartlarına iyileşme başlamıştır. Sovyet tipi diktatörlük de bu dönemde değişmeye başlamıştır.

Daha sonraki yıllardaki Sovyet diktatörlüğü için Olson “hakem diktatör” tabirini kullanır. Hakem diktatör artık ülkeyi canının istediği gibi yönetecek güce sahip değildir, bazı çıkar gruplarının desteğine ihtiyaç duymaktadır.

Hakem diktatör bu çıkar gruplarının desteğini almak için ekonomide istediği politikaları uygulayamaz ve kaynakları bu öıkar gruplarının istediği şekilde dağıtmak zorunda kalır. Bu da “sabit haydut” modelinin tersine tutarlı bir ekonomi politikası uygulanmasını imkansız kılmaktadır.

Andropov’dan itibaren Sovyetler Birliği’nde ekonomi giderek kötüleşmiştir. Andropov’dan sonra Çerenenko iktidarı ise kısa sürmüştür. Ayrıca ABD’li stratejist Brejinski’nin zokasını yutan Sovyetler, Afganistan yüzünden çok zarara uğramıştır. Brejinski, Sovyetler’i çökertmiş demek doğru olmaz ancak çöküşü hızlandırmıştır. Hakem diktatör modeli ekonominin dolayısı ile de Sovyetler’in sonu olmuştur. 25 Aralık 1991’de Kremlin’de son kez Sovyetler Birliği bayrağı asılmıştır.

Ekonomik Büyüme Uğruna Aç Kalan Bir Halkın Hikayesi

“Political Economy of Stalinsm: Evidence from the Soviet Secret Archives” (Stalinizm’in Ekonomi Politikası: Gizli Sovyet Arşivlerinden Kanıtlar) adlı kitapta Sovyetler Birliği’nde istatistiklerin nasıl yalanlarla dolu olduğu ve ekonomik büyüme uğruna halkın nasıl aç kaldığı anlatılır. Bu kitap Sovyetler yıkıldıktan sonra gizli arşivlere ulaşılmasıyla bilim insanlarının araştırması sonucunda ortaya çıkmış ve başlangıçta ibret için pdf formatında bedava olarak dağıtılmıştır.

Sovyetler Birliği’nden resmi görevle ABD’ye gidenler orada gördükleri yollardan, uçaklardan, silahlardan fazla etkilenmemişlerdi. Zaten bunlar kendilerinde de vardı ve onlar da ABD gibi uzaya insan gönderebiliyorlardı. Opera, bale, spor gibi konularda da Sovyetler hiç geri değillerdi. Birçok Nobel ödüllü bilim insanı da yetiştirmişlerdi.

Ama ABD’de öyle bir şey vardı ki bunu Sovyetler Birliği’nden gelenlerin aklı almıyordu. Böyle bir şey onlar için hayal bile edilemeyecek derecede muazzam bir şeydi… O yüzden bunu ilk görenler bunun bir kapitalist aldatmacası olduğunu ve böyle bir şeyin gerçek olmasının mümkün olmadığını düşünmüşlerdi.

Gördükleri şey rafları gıdayla dolu bir marketti. Sovyet heyeti ABD’lilerin onları götürdüğü marketin gerçek olmadığını söyleyince ABD heyetince 4 farklı markete daha götürüldüler. Hatta bir market müdürü kişi başı 50 dolarlık alışveriş yapabileceklerini ve onlardan para istemediklerini söyledi. Boris Yeltsin heyetin kendisine anlattıklarını duyunca bunun gerçek olduğuna inanmamış ve ABD’ye kendisi gitmiştir. Texas’ta bir markete giden Yeltsin marketi görünce kendisini çaresiz hissettiğini söylemiştir. (https://www.chron.com/neighborhood/bayarea/news/article/When-Boris-Yeltsin-went-grocery-shopping-in-Clear-5759129.php)

1989’da Moskova’da bir market şuna benziyordu:

Yakın Tarihten Ders Almak

Bir milletin gıdaya ulaşması kolay olmalı, herkes doymak için değil dengeli beslenebilmek için yeterli maddi güce sahip olmalı. Zor durumdaki insanlara yardım edilmesi iyi olmakla beraber toplumun refahı artmalı ki yardım edilmesi gereken insan sayısı azalsın.

Sovyetler Birliği’nden çıkartılacak çok ders vardır. Ekonomiyi büyütmeniz, köprüler, yollar yapmanız, çok iyi silahlar yapmanız, çok yüksek teknoloji ürünü otomobiller, uçaklar yapmanız, halkı sefil etmenizi haklı göstermez, bu ayıbınızı örtmeye yetmez.

Halkın yaşam standartları doğal afet veya savaş gibi bir sebepten değil de yanlış ekonomi politikaları yüzünden düşüyorsa diğer yapılan iyi işlerin de fazla bir değeri olmaz. Fakirleşilmişse ama biz şunu yaptık, bunu yaptık boş sözlerdir. Yaşasaydı Yeltsin size bunu söylerdi.