Ana Sayfa Kanal Finans'ta Öne Çıkanlar Milisaniyelik...

Milisaniyelik Yatırımcı Olmak

133532582 (FILEminimizer)

Borsada yatırım yapan yabancıların bir hisseyi ortalama bir yıl taşıdığı ancak yerli yatırımcının bir ay bile sabredemediği sonucu üzerinde çok yazılıp tartışılan bir konu. Ben de Kanal Finans’ta yazdığım yazılarıda verdiğim örneklerde uzun vadeli yatırımcı olmanın faydalarından bahsedip duruyorum.

Yatırım Nedir? Yatırımcı Kimdir?

Benjamin Graham’e göre yatırım, kapsamlı bir analiz sonucu tatminkâr bir getiri elde ederken anaparayı korumayı taahhüt eden bir finansal operasyondur. Kapsamlı analiz sonucunda şirketin piyasa değerinin olması gereken değerin altında olduğunu düşünüyorsak o şirketin hisselerine yatırım yapmalı ve sabırlı olmalıyız. Ancak bir aydan kısa bir süre bekleyeceksek bu yaptığımıza yatırım denemez. Yapılan bu iş spekülasyona girer.

Trader Kimdir?

Bir de günlük alım satım yapanlar vardır. Bir menkul kıymeti bir gün bile tutmayan bu kişilere “day trader” yani günlük tüccar denir. Dikkat ederseniz bu kişilere yatırımcı denmiyor, zira bir günlük bir yatırım süresi olmaz. Günlük alım satım, başta döviz piyasaları olmak üzere vadeli işlem piyasalarında sıkça yapılan bir iştir. Burada teknik analize başvurulur. Hatta bu iş büyük oranda otomatik olarak yapılır. Fiyat hareketlerinin belirli kriterleri sağlaması durumunda otomatik olarak alım satım kararı oluşturulur ve sistem insan müdahalesi olmadan piyasadan alım satım yapar.

“Algoritmic Trading” Nedir? Alım Satım Yaparken Algoritma Kullanmak

Küçük yatırımcının erişebileceği fiyatlarda satılan yazılımlar ile geliştirilen ve teknik analiz indikatörlerini kullanarak oluşturulan algoritmalar en iyi ihtimalle bir uzman sistem gibi davranabilirler. Uzman sistem bir bilişim kavramı olup standart sorunlara belirli kurallar içinde çözüm üretmek için kurulan bir mantık dizisidir. Oysa büyük kurumların algoritmaları yeni şartlara adapte olabilen yapay zekâ sistemleri, genetik programlama ve sinir ağları gibi uzman sistemlere göre çok daha gelişmiş yapılardır. Bu tür kurumlarda matematik veya fizik alanında doktora yapmış kişilerin bu algoritmaları geliştirdiğini ve bunun için de iyi para aldıklarını görürüz. Ancak bütün bu geliştirilen algoritmalar anaparayı korumayı taahhüt etmez. Tabi anapara koruması derken burada yüzde yüzlük bir korumadan değil çok yüksek bir ihtimalle anaparayı korumaktan söz ediyoruz. Yani yaptığımız hesaplara göre olması gereken değerinin örneğin %40 altında olan hisselerden bir portföy oluşturup sabırlı olursak eninde sonunda bazı hisselerden zarar etsek de toplam kazancımızın en azından anaparayı korumasını ve bize de bir kar bırakmasını bekleriz. Oysa algoritmaya dayalı alım satım kararlarında böyle bir beklenti bulunmaz.

Yatırımda Kurallar Değişiyor

Buraya kadar anlattıklarım belki de birçoğunuzun bildiği piyasadaki bu “oyunun” temel kurallarıdır. Ancak bu kuralların yerine yenilerinin geldiğini ve özellikle son üç yıldır dünyada bambaşka gelişmelerin yaşandığını da görüyoruz.

High Frequency Trading HFT Nedir?

Artık yüksek frekanslı alım satım “high frequency trading” ya da kısaca HFT dalgası gelişmiş ülke piyasalarına yayılıyor. ABD’de hisse senedi işlem hacminin %60’dan fazlası HFT emirleriyle oluşuyor. Bu oran Avrupa’da %50’ye varırken, Japonya’da henüz %30 civarında. Bu dalga, teknolojik altyapı ve derinlik yeterli olmadığı için henüz bize ulaşmış değil.

Çok kısa bir süreyi tarif temek için göz açıp kapayıncaya kadar deriz. Aslında insanın gözünü kırpması 300 milisaniye sürer. Bu da 300.000 mikrosaniye demektir. ABD’de bir işlem emirinin gerçekleşmesi ise 16 mikrosaniye sürüyor. Yani göz açıp kapayıncaya arka arkaya 18.750 işlem gerçekleşebilir. Haberlerde izlediğimiz borsa görüntüleri, insanların ellerinde tuttukları kâğıtlar, dev ekranlar vs. aslında artık sadece pazarlama için yapılan bir şova dönüşmüş durumda. New York Borsası bu görüntülerin haberlerde yayınlanmasından memnun, ancak arka planda işler hiç de televizyondan göründüğü gibi yürümüyor.

Öncelikle bir işlem gerçekleştiğinde fiyat ve derinlik bilgisi borsadan veri dağıtım şirketine geliyor. Oradan da veri dağıtım şirketindeki diğer verilerle konsolide olup veri ekranlarına dağıtılıyor. Biz buna hatalı olarak anlık veri diyoruz. Oysa hiçbir verinin anlık olabilmesine imkân yoktur. Veri oradan yola çıkıp ekrana ulaşıncaya kadar bir gecikme yaşanır. Tabi bu süre 300 milisaniyeden yani göz kırpmasından daha kısa sürdüğünden anlık gibi algılanır. Eğer borsanın bilgisayarındaki veriye doğrudan ulaşabiliyor olsanız diğerlerinin 300 milisaniye sonra görebileceği fiyatları siz şimdiden görmüş olurdunuz. Bir emirin gerçekleşmesi de 16 mikro saniye sürdüğünden piyasadan önce hareket edebilmek için bolca vaktiniz olurdu. Bunun sonucu olarak çok küçük de olsa bir kar elde edebilecek bir işlem yapabilirsiniz. Eğer bu işlemlerden günde yüzbinlerce yaparsanız toplamda iyi bir kazanç elde edebilirsiniz. Ancak bunun için borsanın verisine herkesten önce ulaşabilmelisiniz ve geriye de işlem yapabilecek bir zamanınız kalmalı. İşte “gecikme arbitrajı” dünyasına hoş geldiniz.

Gecikme arbitrajı yapacak olan şirket veriyi elbette diğerleri gibi veri dağıtım firmasından almıyor. Bunun için borsaya ekstra ücret ödeyip borsa verisine aracısız ulaşıyor. Hatta bununla kalmıyor, kendi bilgisayarlarını borsanın sunucularının mümkün olduğunca yakınına kuruyor. Örneğin New York Borsası’nın sunucularının 240 metre yakınına kadar yaklaşıyor. Böylelikle veriye diğerlerinden 100 ila 200 mili saniye önce ulaşabiliyor.

Yüksek süratin yapabildikleri sadece bu kadarıyla da sınırlı değil. Piyasaları takip edenler geçen ay çıkan Alcoa haberini hatırlayacaktır. Alcoa zarar açıklamıştı ancak ileride durumunun düzelmesini beklediğini de eklemişti. Piyasalar zarar haberini bile olumlu karşılaşmış ve sadece beklentinin olumlu olması yeterli olmuştu. Alcoa, New York Borsası’na kayıtlı bir şirket. Ancak geçen yıl Alcoa hisselerindeki toplam işlem hacminin %16’sından azı New York Borsası’nda gerçekleşti. Geri kalanı nerede gerçekleşti peki? Bunlar elektronik borsalarda gerçekleşiyor. Borsalardaki yüksek komisyon oranlarından kurtulmak isteyen büyük kurumlar kendi aralarında elektronik ortamda işlem yaparak borsayı aradan çıkartabiliyorlar. Bunların arasında alan ve satan tarafların belli olmadığı ve geleneksel borsalar gibi şeffaf olmadıkları için “karanlık” diye nitelendirilen özel karanlık havuzlar da bulunuyor. Başlangıçta karanlık havuzlar sadece büyük kurumların rağbet ettiği elektronik borsalar olsa da, daha sonra fonlar da karanlık havuzlara rağbet eder oldu. Bugün ABD’de hesaplanan Dow Jones, S&P 500, NASDAQ 100 gibi endekslerin gün içi hareketlerin yalnızca %30’unu yansıttığı tahmin ediliyor.

Elektronik havuzlar kurumamak için likiditeye ihtiyaç duyuyorlar. O nedenle yüksek likidite sağlayanlara çok küçük bir miktar ücret ödüyorlar. Eğer bir limitli emir veriyorsanız likidite sağladığınız varsayılıyor. Eğer piyasa fiyatından emir veriyorsanız likiditeyi yok ettiğiniz varsayılıyor. Her havuz hisse başına işlem için fiyat belirliyor ve her havuzun fiyatı farklı olabiliyor. Havuzlar likidite sağlayanlara ödeme yapıyor, likidite yok edenlerden komisyon alıyor. Hisse fiyatındaki çok küçük bir oynama, elektronik borsadan alınan ödemeyle birlikte çok karlı olabiliyor. Örneğin bu borsalardan EDGX’te bin hisseyi limit emri ile alırsanız EDGX size 2.9 dolar ödüyor. Fiyat bir sent artarsa bin hisseden zaten 10 dolar kazanıyorsunuz. Ve aynı şekilde 1 sent yukarıdan satarsanız da 2.9 dolara daha alıyor ve toplamda bir sentlik hareketten 15.8 dolar kazanmış oluyorsunuz. Hissenin bir sent artacağını 100 mili saniye önce haber alan biri bu borsalardan alım satım yaparak gecikme arbitrajından elde edeceği kazancı daha da arttırabiliyor.

Mark Zuckerberg, Facebook hisselerini halka arz etmeye karar vermiş. Ancak şirketinin New York Borsası’nda mı yoksa Nasdaq’da mı olacağına henüz karar verememiş. Barry Ritholtz’un sitesinde yayınladıkları yazıda Themis Trading’in ortakları bunun artık bugün hiç önemi kalmadığını iddia ediyorlar ve Zuckerberg’e “Hisselerin Wall Street’teki en büyük kumarhane oyun pullarından biri olmak üzere” diyorlar. Milisaniyelik yatırımcıların hisselere daha farklı bakmasını da zaten beklememeliyiz. Bu ortam şu anda bir anlamda Amerika’nın yeni vahşi batısını oluşturuyor. Orada kanunların olmadığı, arazinin iyi bilinmediği, tehlikeleri göze alanların gidip bir köşe kaptığı veya yok olup gittiği bir dünya var. Ancak ABD sermaye piyasaları kurulu SEC konuyla ilgileniyor ve bir takım tedbirler almak istiyor. Alınacak tedbirlerin neler olacağını ve etkilerini zaman içinde göreceğiz. Unutmayın ki dersini çalıştıktan sonra herkes uzun vadeli yatırımcı olabilir ancak sadece büyük kurumlar milisaniyelik yatırım yapabilir.

Tunç Şatıroğlu, 6 Şubat 2012