Ana Sayfa Tunç Şatıroğlu Yazılar ABD’deki “Wal...

ABD’deki “Wall Street İşgali” Hareketi Nereye Gidiyor?

Avrupa borç krizi ile yatıp kalktığımız bu günlerde Wall Street işgali protestoları bizde pek fazla yankı uyandırmıyor. Oysa inanıyorum ki bu protestoların ileride bütün dünyayı etkileyecek sonuçları olacaktır ve bugün yaşananlar üzerinde yıllarca konuşulacaktır. Protestocular toplum %1’lik kesimi giderek zenginleşirken geri kalan %99’unun giderek fakirleşmesi nedeniyle bir araya geldiler. Sloganları ise “%99 biziz”. Şimdi olayların başlangıcı ve gelişmesini kısaca özetleyelim.

occupyBoston

Fotoğraf 1: %99 biziz

13 Temmuz: Kanada’da bulunan tüketim karşıtı çevreci grup Adbusters’a ait bir blogda yayınlanan bildiri ile binlerce insan Wall Street’te toplanmaya çağrıldı. Bu ilk bildiriye göre grubun resmi bir lideri bulunmayacak ve talepleri işgal başladıktan sonra uzlaşma ile belirlenecekti.

26 Temmuz: Hareket, web siteleri, facebook sayfası, twitter hesabı ile dünyadaki diğer şehirlere ve oradaki insanlara ulaşmaya başladı.

17 Eylül: İşgal, New York Zucotti Park’ta çadırların kurulması ile fiilen başladı.

24 Eylül: Yürüyüşte seksenden fazla kişi tutuklandı, polis aşırı ölçüde biber gazı kullanılması nedeniyle suçlandı.

1 Ekim: 700’den fazla kişi trafiği engellemekten tutuklandı.

15 Ekim: Protestolar 82 ülke ve 951 şehre yayıldı. Toplam gösterici sayısı 1.400.000’i aştı. İlk ay içinde 1500’den fazla gösterici tutuklandı. ABD’de göstericilere verilen destek anketlerde %54’e ulaştı.

Önce işgal edip ses getirelim, sonra taleplerimizi açıklarız diye başladıkları yolculukta henüz amaçlarının tam olarak anlaşılamaması, başlarında bir lider olmayışı nedeniyle konu birçok kesim tarafından farklı değerlendirildi. Kimilerine göre göstericiler aslında Marksist görüşe yakındılar ve kapitalizme karşıydılar. Kimilerine göre aslında işgalciler kapitalizme karşı değiller ancak aç gözlülükle yapılan yolsuzluklara karşılar. Bunlara çevresel kaygılar, parasız üniversite eğitimi, askerlerin işsizlik sorunları da ekleniyor. Sonuç olarak karşımıza ne istediği belli, odaklı ve güçlü bir lider etrafında toplanmış klasik bir halk hareketi çıkmıyor. Bu kısım çok önemli, zira geçmişte yaşanan hareketlere bakarak bu oluşumu doğru bir şekilde değerlendirmek mümkün değil. Olayı Marksist bir hareket gibi görmek işin biraz kolaycılığına kaçmak oluyor.

Göstericiler sonunda web sitelerinde taleplerini sıralamaya başladılar. Tamamını buradan okuyabilirsiniz:

http://occupywallst.org/forum/proposed-list-of-demands-for-occupy-wall-st-moveme/

Aşağıda bunlardan dikkat çekenlerini ve benim eklediğim açıklamaları bulabilirsiniz:

· Yaşama ücreti (living wage) hakkının verilmesi: Yaşama ücreti asgari ücrete benzer teorik bir ücrettir. Bu ücret bir kişinin barınma, yeterli beslenme ve hayatının diğer gereksinimlerini karşılamaya yetecek kadar ücrettir. Burada hedeflenen, kişinin ücretinin %30’dan fazlasını barınmaya vermemesi ve tatminkâr bir hayat yaşayacak kadar kazanabilmesidir.

· Ücretsiz üniversite eğitimi: Göstericilerin içinde büyük oranda genç mezunlar bulunuyor. ABD’de iyi bir özel üniversitede okumak için öğrenciler bankalara borçlanıyorlar. Daha sonra iş bulduklarında aldıkları ücretlerle borçlarını ödemeye çalışıyorlar. Ancak mezunların iş bulma olanaklarının daralması ve bulabilecekleri işlerdeki ücretlerin artışının üniversite ücretlerindeki artışın çok altında kalması yükseköğrenimi giderek güçleştiriyor. Göstericiler üniversite mezunu olmayı sorumlu ve üretken bir vatandaş olmanın anahtarı olarak görüyorlar ve buna kimsenin parası yetmezse ne olacak diye soruyorlar.

· Fosil yakıta dayanan ekonomiyi hızla dönüştürmek için gereken adımların ivedilikle atılması: Burada şöyle bir açmaz yaşanıyor. Aslında fosil yakıta dayalı uygarlıktan elektrik uygarlığına geçmek teorik olarak mümkündür. Bütün kara taşımacılığı ve ısınmayı elektrikle sağlayacak teknoloji günümüzde kullanıma hazırdır. Bununla beraber askeri uygulamalar, hava ve deniz taşımacılığı ve en önemlisi de plastik üretiminde daha uzun yıllar fosil yakıtlara ihtiyaç duyacağız. Yine de ısınma ve kara ulaşımını bile elektrik enerjisine yöneltmek bu alanda atılacak büyük bir adımdır. Ancak burada sorun elektriğin nasıl üretileceğidir. Her ne kadar alternatif enerji kaynakları bulmada çok yol kat edilmiş olsa da bugün hala en verimli elektrik üretimi nükleer enerji ile mümkündür. Oysa Japonya’da yaşanan deprem ve devamındaki tsunami felaketi nedeniyle nükleer enerji karşıtlığı günümüzde halen çok güçlüdür. Zaten göstericiler de nükleer karşıtı olarak karşımıza çıkıyorlar.

· Başta ormanların, kuşların yaşadığı bataklık, sazlık gibi sulak alanların arttırılması amaçlı çevre odaklı çalışmalar için 1 trilyon dolar harcanması ve bütün nükleer santrallerin kapatılması

· Sınırların göçmenlere açılması ve herkesin istediği yerde oturup çalışma hakkına sahip olması

Talepleri bunlarla da sınırlı değil. Bu noktada bile aslında birçok talepleri olması ve bazı taleplerinin de kendi için de çelişiyor olması göstericilerin odak noktası olmadığını ortaya koyuyor. İyi ama kim bunlar? Göstericilerin %92’si üniversite mezunlarından oluşuyor. %70’inin de bir işi var. %64’ü ise 32 yaşın altında. İçlerinde üç ana grup göze çarpıyor:

· Birinci grupta yer alanlar 22-30 yaşları arasında, fazla talebin olmadığı ve ücretlerin de düşük olduğu bir alanda üniversite eğitimi almış, işsiz ya da eğitim kredisi borçları nedeniyle geçim sıkıntısı çeken gençler. Bu kişiler geçen seçimlerde Obama’ya oy verdiklerini söylüyorlar.

· Kapitalizmin temel olarak kötülük içerdiği inancıyla sosyalist idealleri savunan ve servetin radikal bir şekilde yeniden dağıtılmasını talep eden işsiz gençler de ikinci grubu oluşturuyorlar. Bu gruptakiler Robin Hood vergisi adı altında zenginlerden alıp fakirlere dağıtılacak bir vergiyi dillendiriyor ve devletten işsizlik sigortası alarak yaşamlarını sürdürmeyi istiyorlar.

· Bir kısım orta sınıf Amerikalılar finansal krizde servetlerinin büyük kısmını yitirdiler. Kredi ile aldıkları evlerini kaybetmemiş olsalar da evlerinin değerinin çok düşmüş olması onların servetlerinin en büyük kısmını uçurmuş oldu. Ekonominin gidişatından son derece endişe duyuyorlar. Kapitalizmi savunan ancak büyük işletmelerin artan baskısıyla devletin giderek yolsuzluğa gömüldüğünü düşünen ve özgürlükçü olan bu kesim de üçüncü grubu oluşturuyor.

Göstericilerin %70’i siyasi görüşleri sorulduğunda kendilerini bağımsız olarak görüyorlar. %27’lik kesim ise siyasi görüşünü demokrat olarak açıklıyor.

Occupy Wall Street

Fotoğraf 2: Köprüden geçen göstericiler

Bundan sonra ne olacak derseniz bir kere sosyoloji açısından bu oluşum çok önemli bir araştırma konusu olacak ve üzerinde çok yazılar yazılıp çok tartışmalar yaşanacak. Ancak belirli bir odak noktası bulunmayan protestocular bence amaçlarına ulaşamayacaklar. Protestocuların sitesi http://occupywallst.org/ adresine girdiğinizde düzinelerce değişik yerde çekilmiş fotoğraf ve videolarını görebiliyorsunuz. Youtube’da farklı hesaplar altında videoları var. İsterseniz oturup bunları da izleyebilirsiniz. Birkaç tanesini izledikten sonra aslında çok ilginç ya da farklı olmadıklarını görüyorsunuz. Youtube’daki bazı videoların izlenme sayılarını da görünce işin şekli daha da iyi anlaşılıyor. Ayrıca canlı yayınlarını da http://occupystreams.org/ adresinde sunuyorlar. Aynı anda kaç kişinin canlı yayını izlediğini de görebilirsiniz. Sayıları bir cumartesi günü gündüz vakti bile birkaç yüzü aşmıyor. Oysa büyük halk kitlelerine haberleri hala başta televizyon kanalları olmak üzere büyük medya şirketleri ulaştırıyorlar. Yani birkaç ulusal kanal protestocuların görüntülerini kullanarak haber yapıyor ve haberi istediği gibi paketleyip halka sunuyor. Sonuç olarak protestocular kendi mesajlarını verdiklerini zannederlerken aslında medya şirketleri tarafından kullanılıyor ve televizyonların kendi istedikleri mesajı vermelerine yardımcı olmuş oluyorlar. Televizyonlarının karşısında oturan milyonlarca insan oradaki isimsiz, sıradan giyimli göstericilerden ziyade televizyon ekranına uygun giyinmiş, makyajı yapılmış bir sunucuya odaklanıyor. Göstericinin sesini değil sunucunun sesini dinliyor. Sonra göstericiler de kendi web sitelerinde, yaptıklarının medyada yeterince ses getirmediğinden yakınıyorlar.

Franzen

Fotoğraf 3: Arkada yatan göstericilerden çok NBC sunucusu Michelle Franzen’in yüzü görünüyor

Erin

Fotoğraf 4: CNN sunucusu Erin Burnett, yüzünde küçümseyen ifadelerle göstericilerle alay eden bir video sunuyor

Bugüne kadar ABD’de “batmak için çok büyük” diye bir kavram vardı. Şimdi buna bir de “hapse atılmak için çok büyük” kavramı eklenmiş oldu. O nedenle kriz biraz kendisini hissettirecek olsa hemen para verin bizi kurtarın diyorlar. Obama’nın da seçim kampanyasına en büyük destek Wall Street’ten geldiğinden bugüne kadar ABD’de hep yeniden piyasaya para vererek krizi öteleyecek politikalar tercih edildi.

Belki de yapabilecekleri başka bir şey de yoktu. Herkes Obama’dan bir şeyler yapmasını beklerken o da oturup ne yapalım yani bu kadar borçlanırken bana mı sordunuz, ayağını yorganına göre uzatacaksın diyemezdi. Bir etkisi olmayacağını bilse dahi bir şeyler yapıyor gibi görünmeliydi. Oysa bugün protestocular ona yeni bir seçenek sunuyorlar.

Cumhuriyetçiler Obama’nın yenilebileceğini düşünüyorlar. Ancak bunun için Obama şöyle kötü idare etti, böyle yanlış yaptı gibi konuşmaların yeterli olmayacağını ve insanlara ümit verilmesi gerektiğini de biliyorlar. Bu ümit nasıl ve kim tarafından verilecek henüz cumhuriyetçiler cephesinde belli değil. Oysa Obama kendisine oy veren gençlerin oyunu yeniden alabilir ve biraz ümit verebilirse seçimlerden galibiyetle çıkacak gibi görünüyor. Şimdi Obama yeniden para musluklarını açarak krizi ötelemeye çalışmak yerine göstericileri ve daha da önemlisi onlara onay veren milyonların ciddi bir kısmını arkasına alarak bir çıkış yapabilir. Bunun için zor duruma düşen bir Wall Street şirketi kurtarılmayı beklerken Obama dönüp siz de bu kadar açgözlü olmasaydınız, milletin parasını bu işler için harcayamam diyebilirse bir dönem daha seçilmeyi garantileyebilir.

O zaman da kriz patlak vermez mi? Hem de nasıl verir, ama aslında kriz elbet bir gün patlak verecek. Bugüne kadar yapılanlar sadece sorunları öteliyor. Siyasetçi yeniden seçilmeyi garantileyecekse neden bu yola başvurmasın? Burada korkulan krizin bir şirketten bir başkasına bulaşarak bütün ekonomiyi etkileyecek boyuta ulaşması. Dünyayı yöneten kapitalist şebeke adlı yazımda bu şirketlerin birbiriyle ne kadar iç içe geçmiş olduğundan ve bunun sistematik riski büyük ölçüde arttırmasından bahsetmiştim.

Kış geldi ve şartlar Wall Street işgalcileri için çok ağırlaştı. Yerlerinden ediliyor ve bir yandan soğuğa karşı dayanmaya çalışıyorlar. Ancak ufukta Wall Street için de daha kara bir kış görünüyor.

Tunç Şatıroğlu, 11 Aralık 2011