Ana Sayfa Tunç Şatıroğlu Yazılar Darbe Girişim...

Darbe Girişiminin Ardından ABD’nin Ortadoğu Hedeflerine Bakış, Tunç Şatıroğlu

abd-ortadogu-01FETÖ darbe girişiminin hemen ardından müttefikimiz olan ABD’nin ordusundan emekli Yarbay Ralph Peters Fox Kanalı’nda darbeciler için “iyi adamlar” diyor ve “Erdoğan’ın partisi, siyasi rakibi olan partileri kapatıp siyasetçileri de yasaklayarak iktidara geldi” diye ekliyordu. Yine aynı kanalda ABD Özel Harekat Komutanlığı’na bağlı (USSOCOM) bir üniversitede öğretim görevlisi olan Sebastian Gorka ise darbecileri savunuyordu.

Gorka’ya göre Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından aralarında bir de Genelkurmay başkanı bulunan generaller hapse atılmıştı ve darbe girişimi sırasında halen hapiste bulunuyorlardı. Bu nedenle Gorka darbe kalkışmasının ertesi günü televizyonda “Darbecilerin en iyi liderleri hapiste olduğu için maalesef darbe başarısız oluyor” demişti. Her iki yorumcu da sanki Türk Silahlı Kuvvetleri bir bütün halinde darbeye teşebbüs etmiş gibi konuşuyordu.

Bunları söyleyenler Türkiye hakkında bilgisiz kişiler olsa belki yapılan kara propagandaların etkisinde kalarak yanlış çıkarımlarda bulundukları için yanlış konuşuyorlar denebilir. Ancak uzman kişilerin bu sözleri söylemesi bilgisizlikle açıklamak mümkün değildir. Bu insanlar açıkça darbecilerin yanında yer alıyor ve rahatlıkla yalan söyleyebiliyorlar.

İşte bu noktada insan sormadan edemiyor; Bütün bu saldırılar, bu yalanlar, bu iftiralar neden? Bunları yapan kişilerin açık ve gizli hedefleri nelerdir?

Bu yazı dizimizde komplo teorilerine yer vermeden bu kişi ve kurumları belgeleriyle inceleyip analiz edeceğiz. Saldırı altındayız ve kendimizi savunmak istiyorsak temelsiz teorilere değil net yanıtlara, sağlam kanıtlara ihtiyacımız var. Adım adım, kişi kişi belgelerle geliyoruz.

“Kan Sınırları” nın yaratıcısı Yarbay Ralph Peters kimdir?

ralph-petersYarbay Ralph Peters kimdir diye araştırdığımızda zaten Türkiye dâhil birçok Ortadoğu ülkesini bölme amaçlı “Kan Sınırları” adlı haritanın yaratıcısı olduğunu görüyoruz. Bu durumda amaçları bizi parçalamak ve bölmek dersek o zaman da şu soruyu sormamız lazım: Bizi bölmek ne işlerine yarayacak? Zaten ABD bizimle müttefik değil mi? İncirlik’te askeri üssü yok mu? Türkiye NATO’da değil mi? Bölünmüş Türkiye daha mı iyi müttefik olacak?

Hem Türkiye’yi bölmek kolay mı? Savaşmadan, yenilmeden toprak vermeyi Türkiye kabul eder mi? Türk Ordusu kolay kolay yenilir mi? Buna kalkışanlara nasıl bir bedel ödetir? Bu adamlar bunu bilmiyor mu?

Şundan emin olunuz ki bu insanların hiçbiri aptal veya bilgisiz değil. Hatta hakkımızda bizden daha çok şeyi de biliyorlarsa buna şaşırmamak gerekir. Bizi anlamıyorlar veya bizi yanlış anlıyorlar dediğimizde sadece kendi bilgisizliğimizi ilan etmiş oluruz.

Peters’ın haritası

Artık çok meşhur olduğu için Peters’in haritasını biliyoruz ancak Türkiye’yi bölmek isteyenlerin çizdiği tek harita Peters’in haritası değildir. Türkiye üzerinde oluşturulan tek senaryo da Peters’in bölünme senaryosu değildir.

İşte bu yazı dizisinde sizlere içinde Türkiye’nin de bulunduğu diğer haritaları, Türkiye için hazırlanmış senaryoları, Türkiye üzerinde kurgulanmış oyunları ve hatta oyun içinde oyunları aktarmaya çalışacağım.

Neyle ve kimlerle karşı karşıyayız bilmediğimizde işte böyle “Neden darbecilere arka çıkıyorlar?” diye kendi kendimize sorarız. “Neden bizi bu kadar yanlış anlıyorlar” diye yakınırız. Oysa yaptıkları planlar hakkında biraz bilgimiz olduğunda hiçbir şeyi yanlış anlamadıklarını ve her şeyin farkında olduklarını görebiliriz.

Birlik olalım diyoruz, farklılıklarımızdan çok ortak değerlerimiz üzerine odaklanalım diyoruz. Bu çok iyi bir başlangıç ama bu işte başarıya ulaşmak için bence yeterli değildir. Çünkü olay sadece Türkiye’nin bölünmesinden ibaret değildir. Öncelikle hakkımızda yazılan senaryoları öğrenmeliyiz ki biz de kendimiz bir karşı strateji geliştirebilelim ve en başta kendi ülkemiz olmak üzere bu toprakların tamamında güçlü bir barışı tesis edebilelim. Öncelikle şu soruya cevap arayalım:

ABD Ortadoğu’da ne arıyor? Gerçek cevap sanıldığından çok farklı…

ABD Ordusu, Irak’ı kitle imha silahlarını ortadan kaldırmak, ülkeye istikrar ve demokrasi getirmek için işgal etti. Irak’ta kitle imha silahları bulunamadı, ülkeye istikrar gelmediği gibi oluşan anarşi ortamı DAEŞ’in ortaya çıkmasına en büyük etken oldu. ABD, şimdi de Suriye ve Irak’ta DAEŞ tehdidine karşı askeri müdahalede bulunuyor.

Afganistan’da, ABD tarihinin en uzun süren savaş halen devam ediyor ve ne zaman biteceği konusunda da kimse net bir şey söyleyemiyor. Neden? Bu sorunun cevabı da burada gizli…

İşte bu noktada insan yine sormadan edemiyor; ABD Ortadoğu’da ne yapmak istiyor? ABD’nin Ortadoğu politikası nedir? Öyle ya, bu kadar uzun zamandır, bu bölgeyle bu kadar uğraştıklarına göre net hedefleri olmalıdır. Bunlar ne aptal, ne bilgisiz, ne de sınırlı imkânları olan insanlardır. Doğrudur veya yanlıştır ama daima bir hedefleri, bir planları vardır. Öyleyse bu hedefler nedir?

Kendileri açık olarak altı hedeften bahsediyorlar:

  • Basra Körfezi’nden petrol sevkiyatının güvenliği,
  • İsrail’in güvenliği,
  • nükleer silahların yaygınlaşmasının engellenmesi,
  • demokrasinin yaygınlaştırılması,
  • bölgede istikrarın korunması,
  • terörle mücadele.

Şimdi tek tek bu hedeflerin üzerinden gideceğiz ve ABD’nin Ortadoğu’daki hedeflerinin, Ortadoğu hakkındaki planların bu saydıklarımızla bir ilgisi olmadığını göreceğiz.

basra-korfezi-petrol-01
Basra

Basra Körfezi’nden Petrol sevkiyatının güvenliği

Ortadoğu denilince ilk akla gelen şey petroldür. Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yarısının bulunduğu bir bölgedir. Zaten Carter Doktrini de ABD’nin Basra Körfezi’nde kontrolü ele geçirmek isteyen dışarıdan gelen bir müdahaleye karşı askeri güç dâhil her türlü tedbiri alacağı şeklindedir. Zamanında bu doktrindeki dışarıdan müdahale ile kastedilen şey Sovyetler Birliği’nin bölgeye müdahalesiydi. Sovyetler Birliği ortadan kalkınca genel anlamda bölgedeki petrolün kontrolünün ABD ve müttefikleri haricinde bir gücün eline geçmemesi şekline dönüşmüştür. Yani bir numaralı hedef bölgeden ABD’ye petrol akışının kontrol altına alınması gibi görünüyor.

İsrail’in güvenliği

Netenyahuİsrail’in güvenliği ABD’nin Ortadoğu Politikası’nın ayrılmaz bir bütünüdür. ABD’nin müttefikleri arasında en değer verdiği ve en sıkı bağlarının olduğu ülke şüphesiz İsrail’dir. Zamanla İsrail’in güvenliğinin sağlanması hedefi gelişerek İsrail’e maddi yardın, ileri askeri teknolojilerin transferi, yakın istihbarat işbirliği ve diplomatik himaye olarak evrim geçirmiştir. ABD’nin dış politikadaki yaklaşımı partilere göre veya bazen bir parti içindeki bir grubun ağır basmasına göre değişiklik gösterebilir. Ancak İsrail’e olan destek değişmez, değişemez. Çünkü İsrail aynı zamanda ABD’nin iç politikası üzerinde etkili bir konumdadır. İsrail eğer ABD hükümetiyle bir konuda ters düşerse ABD Meclisi’ne yanaşarak buradan destek bulabilir. Örneğin Binyamin Netenyahu, 3 Mart 2015’te ABD Kongresi’nde konuşma yapmış ve Başkan Obama’nın İran ile yapmayı düşündüğü anlaşmaya karşı Cumhuriyetçi vekillerden destek aramıştır.

Nükleer silahların yaygınlaşmasının engellenmesi

ABD bölgedeki bir gücün nükleer silahlara sahip olmasına karşıdır. İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu yaygın bir kanı olmakla beraber İsrail bu konuya bir açıklık getirmemektedir. İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore ile birlikte Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’nı imzalamayan dört ülkeden biridir. ABD’nin hedefi de aslında İsrail dışında bir gücün nükleer silahlara sahip olmasını engellemedir. Bu hedef hem bölgedeki petrol sevkiyatının devamının sağlanması hem de İsrail’in güvenliğinin korunmasına yardımcı olan bir hedeftir.

Bölgenin istikrarı ve demokrasinin yaygınlaştırılması

kerry-ve-sisi-misir-abdABD’nin bu iki hedefi daima birbiriyle çelişmektedir. ABD bölgede istikrarı savunurken örneğin Irak’a demokrasi getirmeye kalkıştığında ortaya çıkan istikrarsızlık bugün DAEŞ’in güçlenmesindeki en önemli nedenlerden biri kabul edilmektedir. Mısır’da demokratik olarak seçilmiş Başkan Mursi’nin askeri darbeyle devrilmiştir. Demokrasinin yaygınlaştırılması için savaşa girmiş olan ABD ise seçilmiş Başkan yerine darbecilerin yanında yer almış ve Mısır’a yaptığı para yardımlarını da sürdürmüştür.

ABD’nin bölgede demokrasiyi destekleme ve aynı zamanda istikrarı koruma hedeflerine ulaşması mümkün değildir. Zira ABD’nin bölgedeki imajı çok kötüdür. Pew Araştırma Merkezi’nin 2015’te yaptığı araştırmaya göre, araştırmanın yapıldığı ülkeler arasında ABD’nin imajının en kötü olduğu ülkeler Ürdün, Rusya, Filistin, Lübnan ve Türkiye’dir. Bu çalışmaya Mısır dâhil değildir. 2014 yılında yapılan çalışmaya göre Mısır halkının yüzde 85’i ABD hakkında olumsuz düşünceye sahiptir.

Eğer Mısır ve Ürdün gibi ülkelere demokrasi gelecek olursa iktidara gelen hükümetlerin ABD ve İsrail karşıtı bir siyaset izleyecekleri aşikârdır. Bu durumda ABD kendisi ve baş müttefikine düşmanlık besleyen bir demokrasi yerine kendisiyle müttefik ancak demokratik olmayan rejimleri desteklemek durumundadır. ABD’nin bölgede daha olumlu bir imaja sahip olabilmesi de mümkün değildir. İsrail, ABD tarafından desteklendiği sürece Filistin ile uzlaşmaya ve iki devletli çözüme yanaşmamaktadır. ABD desteğini işgal altındaki topraklarda daha fazla yerleşim yeri kurmak olarak algılamakta ve bu yönde çalışmalarına devam etmektedir. Bu da bölgede nefreti daha fazla körüklemekte ve ABD karşıtı görüşün artmasına neden olmaktadır.

Terörizmle mücadele

ABD’nin El Kaide ve DAEŞ terör örgütleriyle mücadelesi ise yine demokrasinin güçlenmesine engel olmaktadır. Öncelikle ABD kendisine müttefik olarak gördüğü ülkelerdeki yönetimlere terörle mücadele için istihbarat desteği vermekte ve bunu yaparak da bu demokratik olmayan rejimleri güçlendirmektedir. DAEŞ terörüyle mücadelede PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’nin askeri gücü YPG’yi desteklemesi de bir terör örgütünden kurtarılan bölgenin bir başka terör örgütünün eline geçmesine neden olmaktadır. Terör örgütü Suriye içinde tek taraflı olarak ilan ettiği otonom bölgeyi işgal ettiği topraklara doğru genişletmekte ve bölgede daha fazla istikrarsızlığa neden olmaktadır. İstikrarsızlık ve demokratik olmayan rejimlerin desteklenmesi de daha fazla teröre yol açmaktadır.

İşte bu nedenlerden dolayı ABD bölgeye ne istikrar ne de demokrasi getirebilir. Terörle mücadelede başarılı olabilmesi de şüphelidir. Bu hedeflere ulaşmaya gibi çalışıyor görünse de aslında İsrail’in korunması ve petrolün akışının güvenliğinin sağlanması haricinde gerçekçi bir hedefi yoktur.

Demir Kubbe

By Israel Defense Forces and Nehemiya Gershoni נחמיה גרשוני (see also https://he.wikipedia.org/wiki/%D7%A7%D7%95%D7%91%D7%A5:Flickr-IDF-IronDome-in-action001.jpg ) - http://www.flickr.com/photos/idfonline/8194572552/, CC BY-SA 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=34360609
By Israel Defense Forces and Nehemiya Gershoni נחמיה גרשוני (see also https://he.wikipedia.org/wiki/%D7%A7%D7%95%D7%91%D7%A5:Flickr-IDF-IronDome-in-action001.jpg ) – http://www.flickr.com/photos/idfonline/8194572552/, CC BY-SA 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=34360609

İsrail’in güvenliğine tehditler Hizbullah ve Hamas’tan gelen roket saldırılarıyla sınırlı olup “Demir Kubbe” denilen anti füze sistemi tarafından bu saldırılar bertaraf edilmektedir. Bunun dışında İsrail’in son derece ileri askeri teknolojisi olup ayrıca ABD tarafından geliştirilen en ileri silahlara da erişimi vardır. Kendi istihbaratının da yine son derece etkili olduğunu göz önünde bulunduracak olursak İsrail’in kimsenin korumasına ihtiyacı yoktur. Yani geriye bir tek petrol konusu kalıyor. Şimdi gelelim bu petrol konusunun maliyetine.

Basra Körfezi’nde devriye gezmenin maliyeti

Ortadoğu’dan petrol sevkiyatının güvenliği için ABD bölgede daima en az bir Uçak gemisi saldırı grubu (Carrier strike group) bulundurmaktadır. Bir saldırı grubunda bir uçak gemisi ve bu gemi tarafından taşınan 70 civarında helikopter ve uçak ile bu gemiye eşlik eden bir veya iki füze kruvazörü, iki veya üç muhripten oluşan bir muhrip filosu, bir veya iki avcı tipi denizaltı ve lojistik gemileri bulunur. 2016 Mart itibarıyla ABD’nin 10 uçak gemisi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu kadar büyük bir deniz gücünün bölgede devriye gezmesinin önemli bir maliyeti vardır.

Princeton Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Roger J. Stern tarafından 2009 yapılan analize göre 1976 – 2007 yılları arasında bu işin ABD’ye toplam maliyeti 2008 fiyatlarıyla toplam 6,9 Trilyon Dolar olmuştur. 2007’deki bir yıllık maliyet ise 500 Milyar Dolar olarak hesaplanmıştır. Dr. Stern daha sonra 2011’e kadar olan maliyeti ise 8 Trilyon Dolar olarak tahmin etmiştir.

2011-2016 arası maliyet hakkında bir çalışma yapılmamıştır ancak 2016 itibarıyla kabaca 10 Trilyon Dolar civarında bir maliyet olduğunu düşündüğümüzde karşımıza devasa bir yük çıkmaktadır. Bu rakamın daha iyi anlaşılması için şu bilgiyi verelim. ABD’nin kamu borcu 2016 itibarıyla yaklaşık 14 Trilyon Dolar’dır.

ABD-donanmasi

ABD Enerji Bilgi Yönetimi (US Energy Information Administration) verilerine göre ABD 2016 itibarıyla günde ortalama 10,2 Milyon varil petrol ithal ediyor. Bunun 1,9 Milyon varili ise Basra Körfezi’nden geliyor. Yani ABD’nin petrol ithalatı içinde Basra Körfezi’nin oranı %19 kadardır. ABD bir yandan petrol ithal ederken bir yandan da petrol ihracatı gerçekleştiriyor. Net olarak petrol ithalatçısı olan ABD’nin günlük 5,7 Milyon varil ihracatı da var. Yani aslında Basra Körfezi’nden ABD’ye hiç petrol gelmese bile ABD’nin petrol tedarikinde bir önemli bir sorun oluşmaz.

Kaldı ki bu bölge güvenli değilse o zaman güvenli olan bir bölgeye çok daha düşük maliyetle petrol boru hattı döşenebilir ve işletilir. O zaman petrol sevkiyatının güvenliğini temin için bölgede devriye gezmenin artık hiçbir mantığı kalmamıştır.

Öyleyse sorumuzu tekrar soralım: ABD Ortadoğu’da ne arıyor? Irak’ı neden işgal etti? Hala Afganistan’da ne arıyor? Bir sonraki bölümde Afganistan ve Irak Savaşları’nın maliyetlerine değineceğiz.

 

Bu Serinin 2 Yazısı:

ABD’nin Afganistan ve Irak Savaşlarının Maliyeti, Tunç Şatıroğluabd-ortadogu-02